20. Hukuk Dairesi 2017/10028 E. , 2018/1035 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 30/01/2018 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden ve duruşma talebinde bulunan davacılar ..., ... vekili Av. ve davalı Hazine vekili Av.... geldiler, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya içindeki tüm belgeler incelenip gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar vekili, 10/07/2013 havale tarihli dava dilekçesi ile muris ...adına tapuda kayıtlı, ... mahallesi 2194 parsel sayılı taşınmazın, Hazine tarafından açılan dava sonucunda, mahkemenin 1997/27-2004/91 E.K. sayılı kararı ile kıyı kenar çizgisi içinde kalması nedeniyle tapu kaydının iptaline karar verildiğini, Türk Medeni Kanununun 1007. maddesinde, tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan Devletin sorumlu olduğunun düzenlendiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 50.000 TL"nin tapu iptal tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, daha sonra 18/09/2014 tarihli dilekçesi ile dava değerini 1.295.590,00.-TL olarak ıslah etmiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 746.225,00.- TL tazminatın dava tarihinden itibaren itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacılara tapudaki payları oranında ödenmesine karar verilmiş, hüküm davacılar ve davalı Hazine vekilleri tarafından temyiz edilmekle bozulmuştur.
Hükmüne uyulan Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 14.02.2017 gün ve 12702-1130 E.K. sayılı bozma kararı özetle; "Mahkemece verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki; tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davalar nisbi harca tabi davalardandır.
492 sayılı Harçlar Kanununun 32. maddesinin birinci cümlesinde “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
Harçlar Kanununda, harç alınması veya tamamlanması yanların isteğine bırakılmamış; değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re"sen) gözetilmesi hükme bağlanmış ve yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı vurgulanmıştır. Nitekim bu ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 12.10.2011 gün ve E: 2011/3-629, K: 2011/613 ile 23.10.2013 gün ve E: 2013/7-31, K: 2013/1481, 24.12.2013 gün ve 2013/21- 445 E. - 2013/1625 K. sayılı ilâmlarında da benimsenmiştir.
Yargılama aşamasında taraflardan her biri, yapmış olduğu usûl işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir. Kural olarak ıslah işlemi harca tâbi bir işlem olup; ıslah edilen husus, değer artırımı ise nispi tarifeye göre hesaplanmalı, değilse maktu harç yatırılmalıdır. Davacı taraf, 492 sayılı Kanun kapsamında kendisi harçtan muaf olmadığı gibi, işlemi de yargı harçlarından müstesna değildir. Davacının yargı harçlarını ödeme yükümü altında olduğu anlaşıldığına göre, ıslah edilen dava değeri üzerinden nisbi tarifeye göre ıslah harcı ödenmedikçe eldeki davaya devam etme olanağı bulunmamaktadır. Davalı taraf harçtan muaf olsa dahi ıslah harcının alınması gerekir. Islah edilen miktar yönünden bakiye nispi karar ve ilâm harcı ödenmeksizin sonraki işlemlerin yapılmasına olanak bulunmamaktadır.
Somut olayda, davacılar vekili dava dilekçesinde 50.000,00.-TL olarak açıkladığı tazminat talebini, 18/09/2014 tarihli dilekçe ile 1.295.590,00. TL’ye yükseltmiş ise de; ıslah harcının yatırılmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla mahkemece, yukarıda belirtilen kanunî düzenleme gereğince, ıslah harcını tamamlamak üzere davacılara süre verilip harç tamamlanırsa ıslah edilen değer üzerinden; aksi halde dava dilekçesinde gösterilen değer üzerinden hüküm kurulması gerekirken harcı yatırılmayan ıslah dilekçesine değer verilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir." şeklindedir.
Mahkemece bozma kararına uyulup, ıslah harcı da tamamlattırıldıktan sonra davanın kısmen kabulüne, 746.225,00.- TL tazminatın dava tarihinden itibaren itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacılara tapudaki payları oranında ödenmesine karar verilmiş, hüküm davacılar ve davalı Hazine vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesine göre açılan tazminat istemine ilişkindir.
Hükmüne uyulan bozma ilamına, kararın dayandığı gerekçeye ve arsa niteliğindeki taşınmazda, emsal satış yöntemine göre değerlendirme yapılmak suretiyle, tapu kaydının iptaline ilişkin hükmün kesinleşme tarihi değerlendirmeye esas alınarak taşınmaza değer tespit edilmesinde ve taşınmazın belirlenen gerçek bedelinin TMK"nın 1007. maddesi gereğince davalı Hazineden tahsiline karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davacı ve davalı Hazine vekillerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 1630"ar TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak, kendisini vekil ile temsil ettiren davalıya, davalıdan alınarak davacılara verilmesine, Harçlar Kanununun değişik 13/j maddesi gereğince Hazineden harç alınmasına yer olmadığına, aşağıda yazılı onama harcının davacılara yükletilmesine 15/02/2018 günü oybirliği ile karar verildi.