Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2009/5559 Esas 2009/6671 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2009/5559
Karar No: 2009/6671

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2009/5559 Esas 2009/6671 Karar Sayılı İlamı

Özet:

Bayramiç Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülen bir davada, davacı miras bırakanın ehliyetsiz olduğunu ve mirasçıdan mal kaçırma amacıyla taşınmazların davalı oğluna bağış yoluyla temlik edildiğini iddia ederek tapu iptali-tescil veya tenkis istemiyle dava açmıştır. Mahkeme, davacının iddialarını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Ancak davacı temyiz ederek, mahkemenin eksik araştırma yaparak karar verdiğini ve ehliyet durumunun saptanması gerektiğini ileri sürmüştür. Yargıtay da, ehliyet durumunun belirlenmesi gerektiği ve eksik araştırma yapılarak karar verildiği gerekçesiyle mahkeme kararını bozmuştur. Kararda, ehliyet kavramı ve Medeni Kanun'un ehliyetle ilgili maddeleri (9, 10, 13, 15, ve 409/2) ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır.
1. Hukuk Dairesi         2009/5559 E.  ,  2009/6671 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : BAYRAMİÇ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 13/03/2008
    NUMARASI : 2006/177-2008/48
      
    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı, miras bırakan ....ına kayıtlı ......sel sayılı taşınmazlardaki payını davalı oğluna bağış suretiyle temlik ettiğini, murisin işlem tarihinde ehliyetsiz olduğunu ve mirasçıdan mal kaçırma amacıyla devrin yapıldığını ileri sürüp, iptal-pay oranında tescil, olmazsa tenkis  talebinde bulunmuştur.
    Davalı, davacı iddialarının doğru olmadığını belirtip, davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, davacının iddialarını ispatlayamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar  verilmiştir.
    Karar,  davacı vekili  tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi  raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
    Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil, olmazsa tenkis isteklerine ilişkindir.
    Mahkemece, davanın reddine karar  verilmiştir.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.4.1990 gün ve 1990/1-152 – 1990/236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur.
    Ehliyetsizlik iddiası kamu düzenine ilişkin olup, öncelikle incelenmesi gerekeceğinde kuşku yoktur. Ne varki, bu hususta yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.                                    
    Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir.  “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı  bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.

    Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
    Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
    Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
    Somut olayda, taraflar miras bırakanı Ş.....8.2004 tarihinde ......seldeki paylarını davalı oğluna bağış suretiyle temlik ettiği kayden sabittir.
    Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle, miras bırakanın temlik tarihinde  hukuki ehliyete haiz olup-olmadığının belirlenmesi, ehliyete haiz olduğunun saptanması halinde, temliki işlemin bağış olduğu gözetildiğinde 1.4.1974 tarih 1/2 Sayılı İnançları Birleştirme Kararının da uygulama yerinin bulunmadığı dikkate alınarak tenkis isteği hususunda hükme yeterli bir araştırma yapılması sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ile yetinilerek yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.
    Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.6.2009  tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

    Bu web sitesi, sisteminin bir üyesidir.