Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden maliki bulunduğu 8 parsel sayılı taşınmaza davalı tarafından bina yapılmak suretIyle müdahale edildiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, duruşmalara gelmemiş, bir cevap vermemiştir.
Mahkemece, davalının taşınmaza elatmasının önlenmesine, ecrimisil isteminin kısmen kabulüne, yıkım isteminin ise aşırı zarar doğuracağı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, imar parseline elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillere göre; davacının kayden 8 sayılı imar parselinin maliki olduğu, davalı tarafından taşınmaza bina yapıldığı, yapı değerinin 25.000.-TL, taşınmaz zemin değerinin ise 45.000.-TL olduğu, yıkımın fahiş zarara yol açmayacağı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak başkasına ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşaa etmiş, imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında kamu tasarrufu niteliğindeki idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle, yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğu duymuştur.
Esasen, davalının çekişme konusu taşınmazın geldisi kadastral parsele mülkiyet veya (tapu tahsis belgesi gibi) kişisel hakkının bulunmadığı sabittir.
Öyle ise, olayda 3194 Sayılı İmar Yasasının 18. maddesinin uygulanamayacağı kuşkusuzdur.
Diğer yandan, yasada "yıkımda aşırı zarar kavramı" tanımlanmış değildir. Bunun yanısıra, anılan kavram yönünden gerek öğretide gerekse yargısal uygulamada görüş birliği yoktur. Ancak, Medeni Kanunun 722/2. maddesinin uygulanmasında meydana getirilen binanın korunması hususundaki genel yararın gözardı edilemeyeceği şüphesizdir. Ne varki, binanın davacı arsa sahibi yönünden de (subjektif olarak) değerlendirilmesi ve hak (yarar) dengesi kurulmak suretiyle adilane bir sonuca gidilmesi gerekir.
Öte yandan, kural olarak yıkımın aşırı zarar doğurup, doğurmayacağının takdiri Hakime aittir. Hakim, takdir hakkını kullanırken elbette bilirkişinin ya da bilirkişilerin bildirdikleri teknik bilgilerden ve görüşlerden faydalanacaktır. Ancak, vardıkları sonuç bu yönden Hakimi bağlamaz.
Somut olayda, mevcut deliller, yukarıdaki ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde yıkımı istenen yapının davacıya subjektif açıdan bir yarar sağlayacağını ve yıkılmasının aşırı zarar doğuracağını söylebilme olanağı bulunmadığı gibi paranın alım gücü ve ekonomik koşullar gözetildiğinde korunması gerekli bir değer olarak da kabul edilemez.
Hal böyle olunca, elatmanın önlenmesi yanında yıkıma da karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile bu isteğin reddedilmesi doğru değildir.
Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 6.7.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.