Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, davalı adına kayıtlı bulunan .. ada .parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldığını ileri sürüp tapu kaydının iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, dava konusu taşınmazın imar planına uygun olarak belediye adına tescil edildiğini belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, hakem sıfatıyla davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar,
Dairece; “…davanın genel yargı yerinde görülmek üzere görev yönünden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir…” gerekçesiyle bozulması üzerine bozmaya uyularak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, tapu iptali isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; taraflar arasındaki çekişmenin kıyı kanununundan ve buna bağlı olarak kıyı kenar çizgisinin belirlenmesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, bozma ilamına uyularak, 3533 Sayılı Yasanın 4916 Sayılı Yasa ile değişik 24.maddesi uyarınca, taşınmazın aynına ilişkin uyuşmazlıkların hakemin görevi dışında bulunduğu gerekçe gösterilerek görevsizlik kararı verilmiş ve dava genel mahkemeye aktarılmıştır. Ancak, hiçbir araştırma ve inceleme yapılmaksızın hakemin yaptığı araştırma dikkate alınarak hüküm oluşturulmuştur. Görevsiz mahkemece verilen hükümlerin geçerli bir netice doğurmayacağı, esasen yok hükmünde olacağı tartışmasızdır. Ancak, görevsiz mahkemede yapılan keşif ve uygulama yeterli ise davaya bakan mahkemece delil olarak dikkate alınabileceği kuşkusuzdur. Ne varki, görevsiz mahkemede yapılan araştırma, inceleme ve uygulama hüküm vermeye yeterli bulunmadığı gibi, kabule göre de belediye adına sicil oluştuğu halde yeniden ada, parsel numarası verilerek karışıklığa sebep olacak şekilde hüküm kurulması da isabetsizdir.
Davada ileri sürülen iddianın ve savunmanın içeriğine göre; yanlar arasındaki uyuşmazlığın, "kıyı kenar çizgisinin" saptanmasından kaynaklandığı açıktır.
Bilindiği üzere,son kez yürürlüğe giren 362l sayılı kıyı kanunu"nun "kıyı kenar çizgisini"belirleme yöntemine ilişkin 5 ve 9.maddeleri,Anayasa Mahkemesinin iptal kararı kapsamı dışında bırakılmış;anılan kanun maddesinin uygulanmasına yorum getiren ve görülmekle olan davalarda dikkate alınması zorunlu bulunan 28.ll.l997 gün ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararın da "kural olarak,mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirlenmesi görevinin adli yargıya ait olduğuna;ancak 362l sayılı Kıyı Kanunu"nun 9.maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında,bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine"işaret edilmiştir.
Hal böyle olunca,öncelikle idare tarafından 362l sayılı Kanunun 9.maddesi hükmüne göre "kıyı kenar çizgisi" haritasının düzenlenip, düzenlenmediği araştırılmalı,ondan sonra,üç jeologtan oluşturulacak uzman bilirkişi kurulu ve Tapu Fen Memuru aracılığıyla yerinde keşif yapılmalı;harita düzenlendiğinin ve yukarıda değinilen İçtihadı Birleştirme Kararı"nda belirtildiği şekilde işlem gördüğünün,böylece davanın taraflarını bağlayan bir içerik kazandığının anlaşılması durumunda"kıyı kenar çizgisi" idarenin düzenlendiği harita ya değer verilerek saptanmalıdır. Harita düzenlenmediğinin yada düzenlenipte 5/3 sayılı kararda yazılı olduğu gibi bizzat bildirim yapılmadığını veya ilanen bildirime karşın,idari yargıya başvurulmadığının ortaya çıkması halinde ise,kıyı kenar çizgisi,bilimsel verilerden ve düzenlenmiş olmakla birlikte bağlayıcılık niteliğini kazanamamış haritadan yararlanılarak belli edilmeli belirlenen çizgi Tapu Fen memuru sıfatını taşıyan uzman bilirkişinin krokisine infazda kuşkuya yer bırakmıyacak biçimde yansıtılmalı ve sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilke ve olguları kapsar biçimde uzman bilirkişiler eliyle araştırma ve uygulama yapılması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm oluşturulması doğru değildir. Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.2.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.