Taraflar arasında görülen davada; Davacı, 1978/4 sıra nolu tapu kaydı esas alınarak adına tespit ve tescil edilen 644 parsel sayılı taşınmazın kadastro tutanağının 26.11.1981 tarihinde kesinleştiğini, ancak mükerrer tapulama nedeniyle Tapulama Hakimliğince tapulamanın bütün sonuçları ile iptal edildiğini, İzmir-Konak Kadastro Müdürlüğü"nun 9.11.1992 tarih 1477 sayılı yazısı ile tebliğinden itibaren 30 gün içinde dava açılmaması halinde 644 parsel sayılı taşınmaz kaydının re"sen iptal edileceğinin bildirildiğini, taşınmazın Ziraat Bankasına ait parseller kapsamında kaldığını, ancak Ziraat Bankası ile bir ilgisinin bulunmadığını ileri sürerek, tespitin iptalini istemiştir. Davalı, sonradan yapılan 2. kadastronun geçersiz olduğunu bildirip, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğinden, toplanan delillerden, 1978/4, 1976/5 sıra nolu tapu kayıtları esas alınarak davacı adına 1978 yılında kadastroca tespit edilen 26.11.1981 tarihinde tutanağı kesinleşen 644 parsel sayılı taşınmazın bulunduğu yerde yapılan kadastro tespitlerinin 1937 yılında dava dışı şahıslar adına kesinleşmesinden sonra intikallerle 1940 ve 1941 yıllarında mülkiyetinin Ziraat Bankasına geçmiş olduğunun belirlenmesi nedeniyle aynı yerde 2.kez davacı ve dava dışı kişiler adına yapılan tapulama işlemlerinin Tapulama Mahkemesinin kararıyla Tapulama Kanununun 46/2.maddesi uyarınca bütün sonuçlarıyla birlikte hükümsüz sayıldığı anlaşılmaktadır. Davacının dayandığı tapu kaydının, 1937 yılında yapılan kadastronun kesinleşmesinden itibaren 10 yıl geçtikten sonra 3402 Sayılı Yasanın 12/4.maddesi gereğince işleme tabi kayıt niteliğini kaybedeceği kuşkusuzdur. Bu durumda, davacının dayanak tapu kaydına değer verilemeyeceği gibi dava tarihine kadar yasada öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği de kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, 3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesinde belirtilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği dikkate alınarak davacının davasının reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davalıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.