Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı vekilince, davalıların temyizi üzerine onanarak kesinleşen işçilik alacakları hakkındaki davada, Basın İş Kanunundan kaynaklanan yüzde beş fazla ödeme alacakları yönünden faiz istemine karar verilmediği belirtilerek, o davada hüküm altına alınmayan faiz alacağının tahsiline karar verilmesi talep ve dava edilmiştir.
Yerel mahkemece, önceki davada faiz isteminin “sehven” hüküm altına alınmadığı belirtilerek “istemin kabulüne” karar verilmiş; Özel Dairece, yukarıda yazılı gerekçelerle hüküm bozulmuştur.
Uyuşmazlık, “kısmen kabul, kısmen redde” dair kesinleşen bir kararın hüküm fıkrasında açıkça yer verilmeyen faiz isteminin de “kısmi red” kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Mahkemece verilen hüküm, davayı esastan çözümleyen, taraflar arasındaki uyuşmazlığı sona erdiren nihai karardır.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388.maddesine göre; Hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Mahkemece, olumlu veya olumsuz olarak karara bağlanmamış bir iddia, yeni bir dava konusu yapılabileceğinden; kesin hükmün varlığından söz etme imkanı da bulunmamaktadır.
Kesin hüküm ancak konusunu teşkil eden iddia hakkında geçerli olabilir; bu nitelikte bir hüküm nedeniyle yeniden söz konusu edilemeyecek olan, hüküm fıkrasında karara bağlanan husustur. Zira, hüküm olmayan yerde kesinlikte olmaz. Bu nedenle, olumlu veya olumsuz olarak karara bağlanmamış olan her iddia, yeni bir dava konusu yapılabilir.
Belirtilmelidir ki, açılan bir davada faiz isteği hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiş ise, hükmü temyiz etmeyen davacının sonradan faiz istemiyle dava açmasına engel bir durum yoktur. Davada, faiz bölümü, asıl alacaktan ayrı bir nitelik taşıdığı için, bu haktan açıkça vazgeçilmedikçe ileride yeni bir dava ile isteğin tekrarlanması mümkündür.
Mahkemece faiz isteğinin karar dışında bırakılmış olması, bu isteğin zımnen reddedildiği anlamına da gelmez. Her şeyden önce, aksi düşünce tarzının Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388. maddesine aykırı düşeceği açıktır.
Davacı, istemlerinden birisi hakkında karar verilmemiş olması nedeniyle temyiz yoluna başvurmazsa, hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olan bu talebi zımnen reddedilmiş sayılamaz. Bu konuda yeni bir dava açılabilir. Açılacak böyle bir davada, davaya konu istemin önceki davada zımnen reddedildiğinden bahisle kesin hüküm itirazı öne sürülemez.
Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.11.1973 gün ve E:1971/9-762, K:1973/901, 12.06.1991 gün ve E:1991/4-234, K:1991/352 ve 03.11.2004 gün, E:2004/18-545 ve 573 sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.
Somut olayda; davacı tarafından açılarak kesinleşen önceki davada yüzde beş fazla ödeme alacaklarına yönelik faiz istemi hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiştir.
Yukarıda açıklanan maddi ve yasal olgular karşısında kesin hükmün varlığından söz edilemez. Yerel mahkemenin bu yönlere ilişkin değerlendirmesi isabetli bulunmaktadır.
Ne var ki, Özel Dairece işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmemiş olup, dosyanın bu yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Dairesine gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin direnme kararı isabetli bulunduğundan, dosyanın işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için 9.HUKUK DAİRESİNE gönderilmesine, 06.02.2008 günü yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.