Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2016/1941 Esas 2018/14912 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2016/1941
Karar No: 2018/14912
Karar Tarihi: 26.11.2018

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2016/1941 Esas 2018/14912 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2016/1941 E.  ,  2018/14912 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    DAVA TÜRÜ : BAĞIŞTAN RÜCU NEDENİYLE TAPU İPTALİ VE TESCİL

    Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... "ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;


    -KARAR-
    Dava tapu iptal tescil isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
    Bilindiği üzere maddi vakıayı bildirmek taraflara hukuki nitelendirmeyi yaparak olaya en uygun düşen yasa maddesini bulup uygulamak hakime aittir.
    Somut olayda iddianın içeriğinden ve ileri sürülüş biçiminden davada hile ve ikrah hukuksal nedenlerine dayanıldığı açıktır.
    Bilindiği üzere aldatma (hile), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
    Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
    Öte yandan, Borçlar Kanunu"nun 29 ve 30. TBK"nun 37 ve 38. maddelerinde düzenlenmiş olan ikrahın varlığını ve ikrah nedeniyle bir sözleşmenin geçersizliğini ileri sürebilmek için, bazı koşulların gerçekleşmesi zorunludur.
    Bu koşullar;
    1.Tehdit (korkutma) ciddi olmalı ve korkutulan kişinin irade ve kararına etki yapmak amacına yönelmelidir.
    2. Tehdit hukuka aykırı bulunmalıdır.
    3. Tehdit, korkutulan kişinin karar vermesine esaslı biçimde etki yapmış olmalıdır.
    4. Tehdit, karşı tarafta esaslı bir korku uyandırmalıdır. Korkunun esaslı sayılabilmesi için; korkutulan kişinin kendisinin yahut yakın akrabasından birinin hayat ya da namus yahut mallarına yönelik tehlikenin önemli (ağır) ve yakın olması gerekir şeklinde sıralanabilir.
    Kural olarak yasal bir hakkın kullanılacağını bildirmek dava açılacağı, icra takibi yapılacağı, iflasın isteneceği tehditlerini ileri sürmek, yada yasal bir hakkı kullanmak ikrah sayılamaz.
    Eldeki davada her iki hukuki neden bakımından da hükme yeterli bir inceleme yapılmamıştır.
    Hal böyle olunca yukarıdaki ilkeler uyarınca inceleme yapılması, tarafların tüm delillerinin toplanması ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.
    Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26/11/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.













    Bu web sitesi, sisteminin bir üyesidir.